NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
وَسُلَيْمَانُ
بْنُ حَرْبٍ
قَالَا
حَدَّثَنَا
حَمَّادٌ ح و
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
حَدَّثَنَا
أَبُو عَوَانَةَ
وَهَذَا
لَفْظُ
مُسَدَّدٍ
عَنْ عَمْرِو
بْنِ
دِينَارٍ
عَنْ طَاوُسٍ
عَنْ ابْنِ
عَبَّاسٍ
قَالَ قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
إِذَا
اشْتَرَى
أَحَدُكُمْ
طَعَامًا
فَلَا
يَبِعْهُ
حَتَّى يَقْبِضَهُ
قَالَ
سُلَيْمَانُ
بْنُ حَرْبٍ
حَتَّى
يَسْتَوْفِيَهُ
زَادَ
مُسَدَّدٌ
قَالَ وَقَالَ
ابْنُ
عَبَّاسٍ
وَأَحْسِبُ
أَنَّ كُلَّ
شَيْءٍ
مِثْلَ
الطَّعَامِ
İbn Abbas (r.a.)'dan
rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Biriniz gıda maddesi
alırsa, onu kabzetmedikçe (bir başkasına) satmasın."
Süleyman b. Harb
(rivayetinde); "Teslim almadıkça" dedi. Müsedded (rivayetinde)
Tâvûs'un;
"İbn Abbas:
Zannediyorum herşey gıda maddeleri gibidir, dedi." dediğini ilâve etti.
İzah:
Buhari, buyu'; Müslim,
buyu'; Nesâî, buyu'; İbn Mâce, ticârât; Ahmed b. Hanbel, I, 270, 285,368.
Hadis-i şerifi Ebû
Davud'a hem Müsedded, hem de Süleyman b. Harb nakletmiştir. Bunların nakilleri
arasında da bazı küçük farklar vardır. Müsedded'in rivayetine Rasûlulah'ın
"...onu kabzetmedikçe satmasın" buyurduğu bildirildiği halde
Süleyman'ın rivayetinde "...onu teslim almadıkça satmasın" buyurduğu
ifade edilmektedir. Bu fark mana değil, kelime farkıdır. Ayrıca Müsedded
rivayetinde İbn Abbas'ın; "Zannediyorum herşey gıda maddeleri
gibidir" dediğini ilâve etmiştir. Bu ilâve Süleyman'ın rivayetinde mevcut
değildir.
Müsedded'in rivayetine
göre İbn Abbas, kabzedilmeden satılamayacağı konusunda başka malları da gıda
maddelerine benzetmiştir. Buna sebep, ya kabzetmediği malı tayin etmesi, ya da
kendisine Efendimizin, kişinin riskine katlanmadığı kârdan nehy konusundaki
emrinin ulaşmış olmasıdır. Çünkü satılan bir şeyin kabzedilmeden önceki damanı
(riski) satıcıyadır. Dolayısıyla müşterinin bu malda kâr sağlaması caiz
değildir.
İbn Abbas'ın bu
tefsiri; her türlü malın kabzedilmeden satışım caiz görmeyenler için delildir.
Hattâbî'nin
belirttiğine göre; gıda maddelerinin dışındaki malların satın alındıkları
zaman, kabzedilmeden satışını caiz görenlerin bazıları İbn Ömer'in şu haberini
kendilerine delil almışlardır: "Sahâbîler, Rasûlullah devrinde Bakî'da
altın para (dinar) karşılığında deve satarlar ve onun yerine dirhem (gümüş
para) alırlardı. Taraflar ayrılmadan öence mal ve paranın teslim tesellümü
gerçekleşirse Rasûlullah bunu caiz görürdü." Bu görüşte olanlar; dinar
yerine dirhem veya dirhem yerine dinar almayı kabzedilmeden satış sayarlar ve
yasağın gıda maddelerine münhasır olduğunu söylerlerdi.
Ancak bu istidlal
yerinde görülmemektedir. Çünkü dinar yerine dirhem ödenmesinden maksat, dinarı
dirhem karşılığında satmak değil, borç ödemektir. Bunların her İkisi de
paradır. Paraların birbirlerinin yerini tutmaları caizdir. Meselâ bir malı
telef eden kişiye hâkim isterse dinar, isterse dirhemle tazmin ettirir. Diğer
mallar ise böyle değildir.